TEŞEKKÜRLER SULTANLAR

Alev ANAKÖK (Konuk Yazar)
20 Eylül 2019
821

TEŞEKKÜRLER SULTANLAR

 

Gençleşmiş Ulusal Takımımız uzun ve yorucu bir maratondan sonra Avrupa Şampiyonası Finali’nde Sırbistan’a yenilerek ikinci oldu.

16 yıl sonra gelen gümüş madalya neresinden bakarsak bakalım bizim için başarıdır. Çünkü ilk satırda belirttiğim gibi yeni bir kadro, genç oyuncular ve coşkulu Ankara seyircisi önünde böylesine zor bir sınav vermek hiç kolay değil. Onun için hepimiz bu güzel sonuçtan mutlu olmalıyız. Ben kendi adıma bu başarıya imza atan herkesi kutluyorum. 

Ancak bu başarıya karşın özellikle grup müsabakalarında işlerin iyi gitmediği yönlerde az değildi. Bazen çok iyi işler yaptık, bazen de sıkıntı yaşadık. Çok iyi servisler attık, rakibi bunalttık, ama hedefteki oyuncuya servis atma zorunluluğu oyunumuzun ritmini değiştirdi. Zaman zaman onların etkili servisleri karşısında zor anlar yaşadık. Köşe smaçörlerimizin istenen sertlikte hücumlar yapamaması nedeniyle, önde gittiğimiz setlerde rakiplerimizin arayı kapatmalarını bekledik. Yani heyecan yarattık. Başka sıkıntıları da eklemek olası. Ama bunları bir yana bırakıp, yukarıda değindiğim gibi bu büyük başarının hep birlikte keyfini yaşamalıyız.

Genel olarak tüm sporcularımız kendilerinden beklenilenin fazlasını verdiler. Zaman zaman hata yapmadılar mı? Tabi ki yaptılar. Bırakın bazı maçları, ayni karşılaşmanın setlerinde bile farklı görüntüler verdiler. Ama gösterdikleri çaba hepimizi mutlu etti.

Gelelim maçlara. Grubun ilk karşılaşmasında beklenen altının dışında bir dizilişle karşılaştık. Her zaman pasör çaprazı olarak görmeye alıştığımız Ebrar, bu kez 4 den oynadı. Yani en sıkıntılı yönümüz olan servis karşılaşma görevini de üstlenmiş oldu. Çoğumuz gibi bende bu değişikliğin sonucunu merak ederek mücadeleyi seyrettim. Ebrar iyi bir performans gösterdi (10 sayı aldı. 3 sette 11 kez servis karşıladı yüzde 73. İyi manşet yüzdesi 45. Bu gerçekten iyi bir orandı. Ancak hücumda  eski maçlarına oranla düştü: % 39. 3 de blok sayısı vardı. Karşılaşma sonu “galiba olacak bu iş” diye düşünmeye başladım   

3-2 biten Finlandiya mücadelesinde; Ebrar 4 set yine 4 den oynadı. 5. set pasör çaprazına döndü. Nasıl mıydı? İstatistiğini vereyim: 26 sayı üretti. Asıl önemlisi  22 kez servis karşıladı. Yüzdesi 68. Peki ya iyi manşet oranı? O da % 59.

Daha ne olsun. Ama baktık ki Bulgaristan ile Fransa maçlarında yine pasör çaprazı. Sonra da diğer müsabakalarda eski yerine döndü. Guidetti’nin ne düşündüğünü bilmiyorum ama ben “4 den devam etseydi daha iyi olurdu.” dedim durdum. Gerçi rakipler de bizim için sorun değildi (Finlandiya maçının sonucuna bakmayın, o biraz işi hafife almaktan kaynaklandı). Asıl önemlisi Hollanda, Polonya, Sırbistan gibi zor takımlar karşısında Ebrar’ı sınamak bizlere daha iyi bir fikir verecekti. Sonunda Ebrar final müsabakasının 4. ile 5. setlerinde yine 4’deydi. Ne yaptı? 6 kez servis karşıladı 1 direk hata yaptı, manşet yüzdesi 67. İyi manşet % 50. Hücumda 9 top aldı 5 sayı buldu yüzdesi 56. 1 de blok sayısı var. Bu verilere bakarak “genç oyuncuyu artık 4 de yerleştirsek iyi olur” u  daha çok destekler oldum. 

Tüm Avrupa Şampiyonasını tek bir oyuncuya bağlayarak bitirmek istemiyorum ama daha 19 yaşında. Bu yüzden gelecek için önemli olduğuna inanıyorum. Bu sadece benim düşüncem. Yoksa teknik kadroya karışacak halim tabi ki yok.

Öte yandan bu şampiyona da, biz antrenörler arasında fikir birliğine varamadığımız bir konu yine gündeme geldi. Bu, çok oyuncuyla oynamak mı, yoksa oyun sıkışmadıkça oyuncu değişiminden kaçınmak mı daha iyidir? Sorusunun cevabı. Hep tartışırız ancak bir karara varamayız. Guidetti Ankara da hepsini hazır tutmak için çok oyuncuyla oynamayı tercih edince konuyu tekrar gündeme getirmek istedim.

Peki sizin tercihiniz ne?..

Devam edelim. Yunanistan maçına dönersek; Önde giderken rakibi beklemek dışında iyi oynadık.

Hafife aldığımız Finlandiya’yı 3-2 (26-24, 25-15, 20-25, 21-25, 15-10) yendik. Görüldüğü gibi 2-0 öne geçtikten sonra durduk. Ve işi uzatıp heyecan yarattık. İkinci seti 25-15 gibi bir farkla kazandıktan sonra 3. seti 20-25 kaybetmek “hafife aldık” dan başka nasıl izah  edilebilir ki. Neyse sonunu getirmeyi bildik.

Fransa maçını 3-0 ile geçtik (25-19, 25-19, 25-16).

Ve grubun son maçında Avrupa ve Dünya Şampiyonu Sırbistan ile kozumuzu paylaştık. Zaman zaman iyi oynadık. İlk seti de aldık ama sonra ataklarda çok hata yapmaya başladık. Bunu düzeltemeyince de ilk yenilgimiz geldi: 1-3 (25-23, 19-25, 22-25, 22-25).

Sonuçta grup ikincisi olduk. 16’lı Final turunda rakip Hırvatistandı. Kabus gibi bir maç yaşadık. Az daha defteri kapatıyorduk: 3-2 (26-24, 18-25, 31-33, 25-22, 16-14). Hele bir 5. set vardı ki anlamak da, anlatmak da zordu. 6-0, 7-1 önde başladık. Bekleme huyumuz hortladı, yakalandık. Sonunda zorda olsa kazanmayı bildik. 

Çeyrek finaldeki rakip Hollanda’ydı. İnişli -çıkışlı grafiğimiz yine başa bela olursa işimiz çok zor olacaktı. Rakibin ilk altıda ki 4 oyuncusunun yolu ülkemizden geçtiği için onlar bizi, bizde onları iyi tanıyorduk. Sonucu iyi servisler ve servis karşılama çözecekti. Çünkü iki takımında sıkıntısı ayniydi. Bu düşüncelerle başladığımız maçta, bu güne kadar en iyi oyunumuzu oynamaya başladık. Açıkça böyle bir tempoyu kimse beklemiyordu. Fırtına gibi estik ve Hollanda engelini 3-0 (25-20, 25-22, 25-20) ile geçerek yarı final biletini kaptık.

Polonya karşısında ilk iki set çok iyi oynadık (25-17, 25-16). Açık farklı 2 güzel setten sonra frene bastık ve bu kez biz 14-25 gibi şaşırtıcı set kaybettik. Aklımız başımıza gelmiş olacak ki, tekrar gaza bastık: 25-18. Finaldeyiz.

Editörümüz Enver Bağlarbaşı yazı çok uzun oldu diye kızacak. Ama Sırbistan maçını mutlaka anlatmam gerekiyor.

Dünya Şampiyonu, Olimpiyat ikincisi güçlü rakibimiz karşısında oyuna iyi başlayamadık. Rakibin sert servisleri Boskovic’in hücumlarıyla 3-6, 6-9 geriye düştük. Bırakmadık. Bu kez bizim servislerimiz ve ataklarımız ortaya çıktı: 9-9.

Karşılaşmaya gelen denge 13-14’den sonra bozuldu. Naz’ın Busa’yı dağıtan servisleri, Sırbistanlı oyuncuların üst üste hataları, bizim hücumlardan gelen sayılarımız 19-14 gibi 5 sayılık bir farkı getirdi. Ardından 22-17 oldu. Ne var ki her maçta yaşadığımız rakibi bekleme huyumuz yine ortaya çıktı: 22-20. Hande- Eda ikilisinin Boskovic’e bloğu bizi rahatlattı. Sette 25-21 geldi.

2. sette Sırbistan’ın 2 hücum silahı Boskovic ile Mihajlovic iyice sahneye çıktı:

1-5, 3-7, 5-11, 9-15, 14-21. Bir ara farkı 2 sayıya indirdik (21-23) ancak devamı gelmedi: 21-25.  

3. sette temposunu koruyan rakibimizi durdurmak için yaptığımız oyuncu değişiklikleri 10-15’den sonra semeresini verdi ve 15-15 de sayıları eşitledik. Ancak   seti yine de Sırbistan çekti aldı: 21-25.

4. sette büyük bir mücadele verdik. 4 kez 3 sayı geriye düştüğümüz bölümlerde bile oyunu bırakmadık. Son olarak 19-21’den sonra yaptığımız atak sonuç verdi ve 25-22 ile skoru 2-2’ye taşıdık.

Kader setine çok iyi girdik: 5-2. Sonra 7-4, 9-6 oldu. Rakibimizin servisleri ortaya çıktı: 9-11. Tekrar ayağa kalktık: 12-11. Tarih yazmaya sadece 3 sayı kalmıştı ki yaptığımız üst üste hatalar, hele son sayının file hatasıyla gitmesi seti 13-15, maçı da 2-3 kaybetmemize neden oldu.

Belki fırsatı kaçırdık diye üzülüyoruz ama şunu unutmamak gerekir ki; yenilen bir kadronun gümüş madalya ya uzanması gurur duyulacak bir başarıdır.

Organizasyon konusuna tek bir cümleyle değineyim. “Biz bu işi biliyoruz ve iyi yapıyoruz” Nokta...

NOT: Manşet Voleybolun Sesi Dergisinin 160. Eylül sayısında çıkan yazısıdır.


YAZARIN DİĞER YAZILARI

Create Account



Log In Your Account